19 Ocak 2011 Çarşamba

BİLGİ KAYNAKLARI NOTLARI- FİNAL

e-kitap Türleri

e-kitapların gelişen teknolojiye bağlı olarak türleri hızlı biçimde değişmektedir. Daha geniş okuyucu kitlesine ulaşmak, erişimin hızlı ve güvenilir olması ve hizmetin yaygınlaştırılabilmesi için düşüm maliyet politikaları hedeflendiği için yeni türler geliştirilmekte ve hem kütüphane okuyucularının hem de e-kitap alıcılarının hizmetine sunulmaktadır. Aşağıda e-kitap türlerine örnekler verilmiştir:

İnternetten indirilebilir e-kitaplar: Kitap içeriği internet aracılığıyla kişisel bilgisayarlara indirilir.

Özel tasarlanmış okuma araçlarına yüklenebilen e-kitaplar: Bir bilgisayardan bağlantı kablosu ile yüklenebilen e-kitaplar

Web-erişimli e-kitaplar: Sağlayıcının web sitesinde yayınladığı ve ücret karşılığı erişilen e-kitaplardır. Okuyucu süresiz erişim isterse e-kitabı satın alabilir.

Print-on-demand kitaplar: Kitap içeriklerinin depolandığı, yüksek hızlı ve yüksek kaliteli yazıcılara bağlı bir sistemden istek üzerine basılan kitaplar.

Yazılımlar

Microsoft Reader 2.0: Windows tabanlı masaüstü, dizüstü ve cep bilgisayarları ile uyumlu ClearType teknolojisi ile LCD ekranlarda %300 okunaklılık artışı ve font büyütme imkânı

Kişisel kütüphane oluşturma ve yönetme imkanı

Metin seçme, bookmark, not ekleme, çizim ekleme, sözlük, bul (find)

Adobe eBook Reader 2.2: Windows veya Mac tabanlı masaüstü ve dizüstü bilgisayarları ile uyumludur. Cooltype teknolojisi ile LCD ekranlarda yüksek okunabilirlik, kişisel kütüphane oluşturma ve yönetme, metin seçme, not ekleme, görüntü netleştirme (sharpen), görüntüyü çevirme imkanı sağlar.

Kütüphanelerde e-Kitap:

Kütüphanelerde sayısal kaynakların yer almasından önce, bir kütüphanenin sayısal değerleri veya büyüklüğü, ya kitap, süreli yayın sayısı veya raf uzunluğu ile ifade edilirdi. Bütün bu rakamlar büyümesi, kütüphanenin bilgi hizmeti sunduğu kitlenin de genişlediği ya da hizmet kalitesinin arttığını da ifade etse de yer, depolama, kataloglama, yararlandırma, koruma…vd ilişkin ek donanım ve hizmetleri de gerekli kılmaktaydı. Kütüphanelerde e-kitap kullanımının kütüphanelere ve okurlara sağladığı yararlardan başlıcaları aşağıda ifade edilmiştir:

*Kitabın ödünç alınması sözkonusu olmadığı, sadece yararlandırma kuralları uygulandığı için e- kitap okuyucularının kitabı iade etme, iadede gecikme ve bu gecikmeye bağlı ceza almaları söz konusu değildir.

*Eş zamanlı, çok sayıda kullanıcıya hizmet verilebilir.

*Hizmet, zamana ve mekâna bağlı değildir. 7X24 hizmet verilebilir.

*Rafa geri yerleştirme, raf okuma, envanter kontrolü sözkonusu değildir.

*İade, hasar, gecikme, kayıp..gibi problemleri yoktur.

*Daha az teknik işlem gerektirir; (etiket, barkod, güvenlik şeridi vb. gerekli değildir) zaman ve para kaybının önler.

*Tam metin içinde kelime taraması kütüphane referans hizmetlerine kolaylık sağlar.

*Kapsamlı kullanım istatistikleri sayesinde koleksiyon geliştirme amaçlı değerli bilgiler edinilir.

e-kitabın bu yararlarına bağlı olarak, danışma, teknik hizmetler ve derme geliştirme hizmetleri açısından zaman personel ve bütçe olarak kütüphaneye yarar sağladığı da tartışılmazdır.

e-kitaplar için her kütüphanenin kullanıcı kitlesi ve bütçesine bağlı olarak seçebileceği farklı abonelik yolları bulunmaktadır. Bu abonelik anlaşmalarının yapılmasından önce konsorsiyumlarda alınan ilke kararlarının takib edilmesi, önceki tecrübelerin dikkate alınmasında yarar vardır.

Türkiye’de e-kitap için yaygın kullanılan abonelik modelleri:

FTE (full-time equivalent -kurumdaki toplam kullanıcı sayısı )

Kullanım sayısı

Yayın fiyatı + Erişim Ücreti

Yayının fiyatı+ Erişim Ücreti (İlk yıl) 2. Yıl sadece erişim Ücreti

Seçerek derme oluşturma/Konusal ve belirlenmiş eserler

Türkiye’de e-kitap için yaygın kullanılan satın alma modelleri:

FTE

Yayın fiyatı + Erişim Ücreti (%)

Yayın Fiyatı + Veritabanı erişim Ücreti (%)

Seçerek derme oluşturma/Konusal ve belirlenmiş eserler

Kullanıcı sayısı + Teknoloji + Bakım Ücreti

Kullanıcı Yönlendirmesi

Ortak koleksiyon oluşturma veya grup olarak satın alınan yayınların paylaşımı

Danışma kaynakları türleri: Bibliyografyalar, biyografyalar, sözlükler, ansiklopediler

Bibliyografya

Grekçe ‘biblios (kitap) ve ‘grapho (yazmak) sözcüklerinden üretilmiş; İ.Ö. 5.yy’da ortaya çıkmış, bir terimdir. Başlangıçta “kitaplardan kopya etmek” anlamına geliyordu.

Bibliyografya, belli görüş açılarına göre hazırlanmış, bulundukları yeri, hangi kitaplıkta olduklarını belirtme koşulu olmadan (Bu özelliği ile kataloglardan ayrılırlar) hazırlanan, yayınları bildiren kaynak, yayın listesi,

*Bu tür listelerin yapıları, amaçları, ayırımları, tarihçeleri, gelişimleri gibi konuları inceleyen bilim dalı,

*Yayın listeleri hazırlamanın yol ve yöntemini öğreten, kurallarını belirleyen bilim, dalı anlamlarında kullanılmaktadır.

Kitap veya akademik çalışmaların sonunda, kullanılan kaynakların alfabetik olarak sıralandığı listeye de bibliyografya denmekle birlikte, bu liste için “Kaynakça” nın kullanılması daha uygundur.

Bibliyografyaların Çeşitleri

Bibliyografyalar farklı bakış açılarıyla türlere ayrılırlar.

1-Amaç Açısından:

a)Kaydeden bibliyografyalar: Belli bir konu alanına veya ilgililer çevresine yönelmeyen, değer yargısı vermeden bütün yayınların tam bir kaydını yapmayı amaçlayan bibliyografyalardır. Bir ülkenin bütün ulusal yayınlarını belirlemeye, kaydetmeye yönelik ulusal bibliyografyalar, bu türe örnek verilebilir.

b)Haber Veren Bibliyografyalar: Yeni çıkan yayınları ilgililere duyurmak için yayınlanan bibliyografyalardır. Ulusal bibliyografyaların haftalık, aylık ya da başka süreli fasikülleri de bu amaca hizmet ederler. Yayınevlerinin yeni çıkan yayınları, ilgililere duyurmak için çıkardıkları kataloglar da bu bölüme girer.

c)Yayın Öneren Bibliyografyalar: Bütün yayınları değil; en önemlileri duyurma amacına yöneliktirler.

2-Konu Boyutları Açısından:

a)Genel Bibliyografyalar: Her konudaki yayınları içeren bibliyografyalardır.

b)Özel Bibliyografyalar: Belli bir konudaki yayınları bildiren bibliyografyalardır. Özel bibliyografyaların yayının biçimine değil de konusuna göre bir ayırıma gitmektedir. Yani, makale, tez veya dergi gibi yayın türü değil; tarih, coğrafya veya sosyoloji gibi konulara ilişkin bir ayırım yapılmaktadır.

3-Zaman Açısından

a)Süreli Bibliyografyalar: Belli bir konuda ya da genel olarak bütün alanlarda yayınlananları sürekli olarak bildiren belirli zaman aralıkları ile yayınlanan, süreli yayın niteliği taşıyan bibliyografyalardır.

b)Geriye Dönük Bibliyografyalar: (Retrospektif): Belli bir zaman aralığı içinde bütün yayınlananları bildiren bibliyografyalardır. Belli bir konuya yönelik de olabilirler. Örn: Enver Koray’ın “Türkiye Tarih Yayınları Bibliyografyası 1729-1955”

c)Günü Bildiren Bibliyografyalar: (Prospektif): Yayınlandıkları gün içinde, kitabevlerinde satılmakta olan yayınları gösteren bibliyografyalardır.

4-Yöneldikleri Coğrafya Alanı Açısından

a)Uluslararası Bibliyografyalar: Genel ya da özel bir konuda bütün dünya yayınlarına yönelirler. Teorik olarak mümkün olsa da uygulamada tam ve eksiksiz bir uluslar arası bibliyografya mümkün görünmese de sınırlı konularda uluslar arası bibliyografyalar hazırlanabilir.

b)Ulusal Bibliyografyalar: Ulusal yayınların tam bir kaydını yapma amacıyla hazırlanan bibliyografyalardır. Türkiye Bibliyografyası gibi.

c)Bölgesel Bibliyografyalar: Belli bir bölge, il ya da il çevresi gibi sınırlı alana yönelik bibliyografyalardır. Bursa Bibliyografyası gibi.

5-Yayın Türü Açısından Yayın türlerine bağlı olarak hazırlanan bibliyografyalardır. Tezler, dergiler, resmi yayınlar bibliyografyaları gibi.

6-Bibliyografyayı Hazırlama Yöntemi Açısından

a)Birincil (Primer) Bibliyografyalar: Bibliyografyayı hazırlayanların, yayınları doğrudan doğruya görerek ve inceleyerek ortaya koydukları bibliyografyalardır.

b)İkincil (Sekonder) Bibliyografyalar: Doğrudan doğruya yayınları değil; bu yayınları tanıtan başka türden yayınları inceleyerek meydana getirilen bibliyografyalardır.

7-Yayınları Bildirme Yöntemi Açısından

a)Çözümleyen (Analitik) Bibliyografyalar: Yayınların bibliyografik tanımlarını vermekle yetinmeyen, ayrıca yayınlar üzerine açıklamalar da yapan bibliyografyalardır.

b)Eleştiren (Kritik) Bibliyografyalar: Yayınları sadece tanıtmak veya analiz etmekle yetinmeyen, değer yargıları da veren bibliyografyalardır. Yayın öneren bibliyografyalardan farkı, bir şey önermemeleri, iyiyi de kötüyü de değerlendirmeye çalışmalarıdır.

c)Biyobibliyografyalar: Yazarlar hakkında bilgi verip, eserlerini tam olarak tanıtan bibliyografyalardır.

d)Saklı Bibliyografyalar: Bir bibliyografya, bir edebiyat kitabı ya da bir ansiklopedi maddesi, belirli bir konuda değerli bibliyografik bilgiler veriyorsa, o zaman bir saklı bibliyografya söz konusudur. Önemli bir yazarın ciddi bir eseri, bir konuda bazen pek çok bibliyografik kaynağa başvurmakla ancak elde edilebilecek çok önemli ve çok değerli bir hazır bibliyografik bilgi sağlayabilir.

8-Bibliyografya Basamakları Açısından

a)Birinci Basamaktan Bibliyografyalar: Her türden yayınları ya da bibliyografya olmayan herhangi bir türden yayınları bildiren bibliyografyalardır.

b)İkinci Basamaktan Bibliyografyalar: Sadece bibliyografyaları tanıtan bibliyografyalardır. Bibliyografyaların bibliyografyası olarak da adlandırılırlar.

c)Üçüncü Basamaktan Bibliyografyalar: Bibliyografyaların bibliyografyası türündeki eserleri tanıtan bibliyografyalardır.

Türkiye Bibliyografyası

Derleme Kanunu (1934) uyarınca Türkiye'de basılan bütün materyalleri kapsayacak olan Türkiye Bibliyografyası'nın yayımlanmasına, ilk kez 1939 yılında 1928-1938 yıllarını kapsayan birinci on yıllık toplu cilt ile başlanmıştır. 1953 yılı sonuna kadar üçer aylık aralıklarla yayınlanan Türkiye Bibliyografyası, 1954 yılından itibaren Milli Kütüphane tarafından yayınlanmaya başlamıştır. 1955 yılında 6568 sayılı Kanun ile Milli Kütüphane Bibliyografya Enstitüsü görevi devraldıktan sonra, bibliyografyanın yapısında bir takım değişikliklere gidilmiştir.

Türkiye Bibliyografyasında yer alan bibliyografik kimlikler, 1985 yılına kadar Basma Eserler Alfabetik Kaideleri'ne göre düzenlenmiştir. Bu tarihten sonra, bibliyografik kimliklerin verilmesinde Anglo-Amerikan Kataloglama Kuralları uygulanmaya ve fasiküller aylık olarak yayımlanmaya başlamıştır. Türkiye Bibliyografyası, 1989 Ocak fasikülünden itibaren bilgisayara dayalı olarak hazırlanmaya başlanmıştır. 2003 yılına ait fasiküllerden itibaren de, Türkiye Bibliyografyası, CD-ROM ortamında aylık olarak üretilmeye başlanmıştır.

Türkiye Bibliyografyası, araştırmacılara çeşitli yönlerden yararlı olabilecek nitelikte veriler içermektedir. Türkiye’de yayınlanıp derlenen bütün eserlerin bibliyografik kimliklerini verdiği için Türkiye'deki yayın hayatının bir aynası olarak nitelendirilebilir. Türkiye Bibliyografyası, ülkemizdeki pek çok halk, okul ve çocuk kütüphanesi tarafından, kataloglama ve sınıflama işlemlerinde rehber olarak kullanılmaktadır.

Türkiye Bibliyografyası, çeşitli dönemlerde araştırmacıların eleştirilerine de maruz kalmış, derleme kaçağı yanında standartlara uymayan kimlik bilgileri, gecikmeli yayımlar, tarama hataları gibi sebepler bu eleştirilerin ana konusunu teşkil etmiştir.

Türkiye Makaleler Bibliyografyası

Millî Kütüphane, 1934 tarihli 2527 sayılı Basma Yazı ve Resimleri Derleme Yasasına göre derlenerek Millî Kütüphane’ye gönderilen bilimsel ya da kültürel ağırlıklı dergilerden seçilmiş makalelerin bibliyografik kayıtlarından oluşan Türkiye Makaleler Bibliyografyası’nı (TMB) hazırlamaktan sorumludur. TMB, 1952 yılından bu yana sürekli yayımlanmaktadır (www.mkutup.gov.tr). 1923-1945 yılları arasında çıkan dergilerde yayımlanan makaleler ise Millî Kütüphane kurulmadan önce faaliyet gösteren Başbakanlık Basın ve Yayın Genel Müdürlüğü çalışanlarının çabalarıyla 1940-1945 yılları arasında beş cilt halinde yayımlanmıştır.

TMB ülkemizde yayımlanan en kapsamlı kaynakçadır. Ancak Türkiye’de yayımlanan süreli yayınlarda çıkan bütün makalelerin TMB’de yer aldığını söylemek güçtür. Çünkü yayımlanan her süreli yayının bir kopyası Derleme Yasası gereği Millî Kütüphane’ye gönderilmemekte, söz konusu süreli yayınlarda çıkan makaleler de ne yazık ki TMB’de dizinlenememektedir. Yasanın denetim ve yaptırım gücü kısıtlı olduğundan “derleme kaçağı” olarak adlandırılan bu sorun yıllardır devam etmektedir. Ne yazık ki derleme kaçağının büyüklüğüyle ilgili resmi kaynaklara dayanan sayılara ulaşılamamıştır. Fakat bazı yazarlar, somut verilere dayanmasa da, Türkiye’de derleme kaçağı oranının %40 ile %70 arasında olduğunu tahmin etmektedirler.

Millî Kütüphane, birkaç yıl önce TMB’nin 1923-1999 yıllarını kapsayan basılı kopyalarında yer alan tüm bibliyografik künyelerin bir proje kapsamında elektronik ortama aktarılmasını gerçekleştirilmiştir. Projeyi üstlenen Nüvis Beşeri Araştırmalar ve Yayıncılık Ltd. Şirketi tüm bibliyografik künyeleri bir veri tabanına aktarmış ve Millî Kütüphane bu çalışmayı Cumhuriyet Dönemi Makaleler Bibliyografyası 1923-1999 adıyla CD-ROM olarak yayımlamıştır (Cumhuriyet, 2001). CDMB’de yer alan makale künyeleri Millî Kütüphane’nin Web kataloğu aracılığıyla çevrimiçi olarak da taranabilmektedir (www.mkutup.gov.tr).

Biyografi

Ünlü kişileri ve eserlerini konu alan eserlere biyografya ( biyografik eser) denir. İki türü vardır:

1. Tekil veya Özel Biyografya: Bu tür eserler yalnız bir kişiyi konu edinir.

Ş.S Aydemir’in Tek adam ve İkinci adam adlı eserleri buna örnek gösterilebilir.

Otobiyografi: Bu kişinin kendi hayatını ele aldığı kitaplardır. Ş.S Aydemir, Suyu Arayan Adam, Celal Bayar, Ben de yazdım, Rıza Nur, Hayatım ve Hatıralarım gibi

2. Genel biyografya: Birden Çok kişinin hayatı ve eserleri alfabetik bir düzenleme ile eserin konusunu oluşturuyorsa burada genel biyografyadan söz edilir.

Mehmet Süreyya; Sicill-i Osmani, İst. 1308-1315 ( 1890-97) 4 cilt

Bursalı Mehmet Tahir; Osmanlı Müellifleri, İst 1333-1342 ( 1917-26) 3 cilt

İbnülemin Mahmut Kemal İNAL,; Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar, İst. 1940-53 4 cilt

Mehmet Zeki PAKALIN; Son Sadrazamlar ve Padişahlar, İst. 1940-48 5 cilt

Okuma

(Makale kısaltılarak buraya alıntılanmıştır)

Tercümeihâl, CV, tenkit, münekkit, eleştirmeci, eleştirmen, eleştirici, eleştirel üzerine

Prof. Dr. Hamza ZÜLFİKAR

Bu yazıya Tercümeihâl’den CV’ye biçiminde bir başlık konabilirdi. Çünkü “hâl tercümesi, öz geçmiş, meslek hayatının özeti” anlamlarına gelen curriculum vitae kelimesinin kısaltması olan CV, dilde giderek yayıldı ve öz geçmiş’in önüne geçti. Üstelik “ceve” söyleyişi ile değil, İngilizce “sivi” söyleyişi ile yayıldı.

Bu başlık, Tercüme i-hâl, Hâl Tercümesi, Öz Geçmiş, Biyografi, Hikâye-i hâl, Hayat Hikâyesi, Yaşam Öyküsü, Öz Yaşam Öyküsü, Yaşam Öyküsel Terimlerininin Anlamca Birbirinden Farkı Var Mı? biçiminde de olabilirdi. Burada anlamların yanında dildeki öneri bolluğu da işlenebilirdi.

Konu, imla açısından ele alınıp Sözlüklerde, Çeşitli Yayınlarda Özgeçmiş, Öz Geçmiş, Yaşamöyküsü, Yaşam Öyküsü Özyaşamöyküsü, Öz Yaşam Öyküsü Biçiminde Bulduğumuz Terimleri Bitişik Mi Ayrı Mı Yazalım? başlığı altında da incelenebilirdi. Yalnızca öneride bulunmanın iş olmadığı, önerilerden birinde birleşilmesi, aynı anlaşmanın kelimelerin imlasında da olması gerektiği vurgulanabilirdi.

Önce bu kadar çok adlandırmanın kaynağı olan ve bugün bitişik yazdığımız tercümeihâl kelimesinden hareket ederek söze başlayalım. Bütün iş Farsça tamlama kurallarına göre kurulmuş tercümeihâl’e uygun bir karşılık bulmaktı. Ancak bunun bir de Fransızcadan Türkçeye geçen biyografi ve bunun türevleri ilgili tarafı vardı. Uygun bir karşılık bulup sorunu çözmek varken pek çok öneriyle iş büyüdü ve yeni sorunlar ortaya çıktı.

Osmanlı Türkçesinin sözlükleri yalnızca tercüme-i hâl kelimesini maddeleri arasına alır ve tanımlar. Genellikle terceme-i hâl biçiminde geçen bu kelimeden başka eski sözlüklerde, yukarıda sıraladığım öteki kelimelerin hiçbiri bulunmaz. 1901 yılında basılan Mükemmel Osmanlı Lügati, bu kelimeyi “Bir adamın ahval-i hususiyesini meydana koyan makale, risale” biçiminde tanımlar. Aynı tarihte yazılan Şemsettin Sami’nin Kamus-ı Türkî adlı sözlüğünde ise, bu kelime için “Meşhurlardan veya memurlardan bir kimsenin hususi hâlleri, memuriyet hayatındaki hâlleri” tanımı yer alır. 1924 yılında basılan Mehmet Bahaettin Toven’in Yeni Türkçe Lugat adlı eserinde ise bu terim, “Bir kimsenin sergüzeştinin, ahvali-i hususiyesinin veya vazife ve memuriyetlerinin tarihçesi” biçiminde tanımlanır.

Bu tanımlardan yararlanarak tercümeihâl kelimesinin daha çok “Belli bir kişiliğe sahip, sanatçı, yazar veya bilim adamı yönüyle toplumun tanıdığı kimselerin hayatları boyunca yaptıklarının anlatıldığı yazı, makale veya kitap” diye daha genişçe açıklayabiliriz. Kısaca tercümeihâl bir kimsenin hayat hikâyesidir. Bu hayat hikâyesinin anlatımında belgelere ve gerçeğe dayanan açıklamalar yer alır. Tercümeihâl yazanlar, bu alanda belgeleri değerlendirebilecek uzmanlığa sahiptir. Tercümeihâl yapısındaki yazılar, makaleler, kitaplar gerektiğinde birer tarihî belge olur. Bu anlamlarıyla tercümeihâl daha çok Fransızca biyografi teriminin karşılığıdır. Büyük ihtimalle tercümeihâl terimi, o yıllarda biyografi’nin karşılığı olarak türetilmiştir. Keşke Türkçe kök ve eklere dayanan bir türetme yapılsaydı; bugünkü sorunlar da yaşanmazdı.

Biyografi sözünün sıfatı biyografik’tir. Biyografik eser örneğinde olduğu gibi günümüzde de kullanılan bu kelimenin başka türevleri de var. Bir yazarın kendi hayatını konu alarak topladığı belgeler ışığında yazdığı esere oto biyografya denir. Bunun sıfatı da otobiyografik biçimindedir. Ancak biyografik, oto­biyografya, otobiyografik kelimelerini karşılayan herhangi bir kelimeye yukarıda adlarını andığımız sözlüklerde rastlanmaz. O dönemlerde yalnızca tercümeihâl terimiyle yetinilmiştir.

Yeni Lisan akımıyla Farsça tamlamaların Türkçenin kalıbına göre yeniden düzenlendiği 1910’lu yıllarda tercümeihâl yanında hâl tercümesi terimini görmekteyiz. Son elli yılda ise bu kavramdan hareket edilerek birçok karşılık ortaya atıldı. Ortaya atılan bu karşılıklardan hangisinin biyografi, hangisinin bir işe girmek için kişinin öğrenim durumunu, tecrübelerini gösteren belgenin adı olduğu anlaşılmaz oldu.

Bir zamanlar karşılık ararken başvurulan kaynak Sade Türkçe Kılavuzu idi. 1960 yılında Türk Dil Kurumunca yayımlanan bu kitapçıkta tercümeihâl için verilen karşılık olumluk kelimesi idi. Bu kılavuzda tercümeihâl, olumluk dışında yukarıda sıraladığımız karşılıkların hiçbiri yoktur. Aynı amaçla 1978 yılında son baskısı yapılan ve Türk Dil Kurumunca yayımlanan Özleştirme Kılavuzu’nda ise biyografi kelimesinin önünde yaşamöyküsü kelimesini buluyoruz. Her iki kelimesi de kendi anlamında olan bu tamlamanın neden bitişik yazıldığını açıklamak zor. Belki de Farsça tamlamanın kalıbına bakılarak bu yola gidilmiş. Bu kitapçıkta hayat hikâyesi terimi yer almamış. Oysa yaşamöyküsü kelimesi hayat hikâyesi’ne karşılık olarak türetilmiştir. Özleştirme Kılavuzu bunun yanında tercümeihâl kelimesine de alfabetik sırada yer vermiş ve onun da önüne özgeçmiş, yaşamöyküsü karşılıklarını koymuş. Özgeçmiş maddesine açtığımızda bunun önünde otobiyografi, hal tercümesi, tercümeihal karşılıklarını görüyoruz. Özleştirme Kılavuzu’da otobiyografi maddesine baktığımızda bunun da önünde özgeçmiş, özyaşam öyküsü terimlerini buluyoruz. İmlalarını olduğu gibi koruyarak aktardığım bu örneklerdeki tutarsızlıklar, tanımlardaki karmaşa üzerinde durmayalım. Bu karşılıkların 1970’li yıllarda türetildiği anlaşılmaktadır.

Özleştirme Kılavuzu’nda biyografik, otobiyografik kelimeleri yer almamış ve dolayısıyla bunların karşılıklarının ne olduğu verilmemiş. Bu durumdan “biyografik, otobiyografik terimlerine karşılık bulmaya gerek yok” anlamı çıkartılabilir. Biyografik, otobiyografik terimlerinin karşılıklarını Ali Püsküllü­oğlu’nun Arkadaş Türkçe Sözlük adlı çalışmasında görmekteyiz. A. Püsküllü­oğlu, otobiyografik terimine özyaşamöyküsel, biyografik içinse yaşamöyküsel terimlerini karşılık olarak vermiştir. Türkçede ön ek bulunmadığı hâlde oto- ön eki öz ile karşılanarak bitişik yazılmış.

Türk Dil Kurumunun 1998 baskılı Türkçe Sözlük’ünde ise tercümeihâl maddesi alınmış ve karşılığına öz geçmiş, hâl tercümesi, biyografi kelimeleri yazılmış. Tanım yapmadan yalnızca karşılıkların verildiği bu uygulama, tanımın öz geçmiş, hâl tercümesi, biyografi kelimelerinden birinde bulunacağı anlamına gelir. Hâl tercümesi sözlükte yer almamış, biyografi kelimesinin önünde “Hayat hikâyesi, tercüme-i hâl, hâl tercümesi” kelimelerini buluyoruz. Hayat hikâyesi maddesinin önünde “Bir kişinin hayatı boyunca geçirdiği önemli olaylar ve evreler, özgeçmiş, biyografi” biçiminde bir tanım verilmiş. Ayrı yazılan öz geçmiş maddesine baktığımızda burada “Bir kişinin kendisinin anlattığı hayatı, tercümeihâl, hâl tercümesi” açıklamasını görüyoruz. Sözlükte ayrı yazılan öz yaşam öyküsü maddesi otobiyografi karşılığı alınmış ve karşılığında “Bir kişinin kendi yaşam öyküsü üzerine yazdığı yazı veya eser, hayat hikâyesi, otobiyografi” tanımı verilmiş.

Sözlükte ilgili maddelerde göndermesini göremediğimiz bir de yaşam öyküsü maddesi var. Bunun önünde “Hayat hikâyesi” yazılıdır. Hayat hikâyesi terimi hikâye-i hâl’inTürkçe kurallara göre yeniden düzenlenmiş biçimidir.

Yukarıda çeşitli kaynaklardan tespit ettiğimiz tercümeihâl, hâl tercümesi, hikâye-i hâl, hayat hikâyesi, öz geçmiş, yaşam öyküsü, öz yaşam öyküsü, öz yaşam öyküsel, olumluk terimleri Türkçeleştirme çalışmaları sırasında ortaya atılmış önerilerdir. Bunların sözlüklere girmemiş hayat çizgisi, künye dökümü biçiminde başka karşılıklarının da bulunduğu hatırlatalım.

Tercümeihâl’in bir adım Türkçeleştirildiği biçimi hâl tercümesi’dir. Bu iki sözün karşılığı biyografi’dir. Biyografi’ye bir de hayat hikâyesi karşılık olarak gösterilmiş. Hayat hikâyesi Türkçeleştirilerek bundan yaşam öyküsü türetilmiş. Bu arada bir başka öneri de öz geçmiş olmuş. Bu durumda biyografiyi esas alırsak, bunun Türkçedeki karşılıkları sırasıyla tercümeihâl, hâl tercümesi, olumluk, hayat hikâyesi, yaşam öyküsü, öz geçmiş’dir.

Görebildiğim kadarıyla bugün kullanımda olan öz geçmiş bir sanat ürünü olan biyografi’nin değil de, kişinin başvurduğu makama sunduğu, kendisini anlattığı yazının adıdır. Burada bir sanat veya uzmanlık söz konusu değildir. Sanat değeri olan yazı türü ise bugün gene biyografi terimiyle anlatılmakta, bunun sıfatı biyografik edebiyat çevrelerinde kullanılmaktadır. Sıklık açısından konuya baktığımızda biyografi, biyografik gibi otobiyografi ile otobiyografik de yaygın bir biçimde geçmektedir.

Olumluk terimine gelince bu söz ortaya atıldığı günden beri kullanılmadı.

Hayat hikâyesi karşılığı olarak ileri sürülen yaşam öyküsü teriminde yer alan öykü’nün yapısı 1960’lı ve 1970’li yılarda tartışma konusu oldu. Dilde öykü biçiminin olmadığı “taklit etmek” anlamında öykünmek fiilinin bulunduğu ileri sürüldü. Öz geçmiş de bazı çevrelerce anlamsız bulunup eleştirildi. Önerilerin kısa zamanda yıpranmasına biraz da karşılıkların fazlalığı, kaynaklardaki bu karışıklıkların birbirine gönderilmesi sebep oldu. Söz konusu karşılıkları kullanmak isteyenlerden bazıları, bunların yapısını ve anlam sınır belirleyemediklerinden Adamın özyaşamsal hikâyesi hayli ilginçti biçiminde kullandılar.

Bu açıklamalardan sonra bir düzenleme yapmak gerekirse eldeki önerilerden öz geçmiş’i kişinin başvurusunda kendisini anlattığı metne, yaşam öyküsü terimini ise sanat ürünü olan esere yani biyografi’ye karşılık olarak göstermeliyiz. Buna göre kelimeleri tanımlasak sorunu ve kargaşayı bir ölçüde gidermiş oluruz. Aksi hâlde CV ve biyografi bütün bu önerileri tarihe gömecektir.

Türkçe önerilerde direnmenin pek yarar sağlamadığını, batıdan gelenlerin hem eski hem de önerilmiş Türkçe karşılıkları dilden çıkarttığını çok gördük. Yeni siyasi oluşumlar, kültürel etkileşimler karşısında dirençli olmadığımızı artık kabul etmeliyiz. Kültürümüzün çeşitli alanlarındaki yozlaşmanın, yabancılaşmanın örnekleri gün geçtikçe artıyor ve bunun önüne geçilmiyor. Bu durumdan dil de etkileniyor. Toplumumuzun pek dikkatini çekmeyen bu durumu, gün geliyor, birileri diller arası doğal etkileşim olarak açıklıyor ve gelişmeyi normal sayarak insanları ikna edebiliyor.

Öneri yarışından vazgeçip kurallı ve anlamlı olan bir öneride bileşilmelidir. Ancak bu nasıl gerçekleşecektir? Cumhuriyet tarihi boyunca üzerinde durulan ve sözlüklerde yapılan düzenlemelerle çözüm aranan bu konunun 2005 yılında da büyük bir sorun olarak karşımızda durduğu görülmektedir.

Öneriler ortaya atıp bunları dilde zenginlik gibi göstermek doğru değildir. Zaman zaman kendimizi aldatıp yukarıda saydığımız örneklerde olduğu gibi bu tür önerileri bir zenginlik sayıyoruz. Bir kavrama birden çok karşılığın önerilmiş olması zenginlik olarak gösterilmemelidir. Bunların sözlüklerin düzenlenmesinde de sorun yarattığını unutmamalıyız. Biz Türkçe öneriler içinde boğulurken batıdan gelen karşılıklar dile yerleşiveriyor.

Diğer Bibliyografik Araçlar

1-Öz dergileri (Abstracts): İkincil tür bilgi kaynaklarındandır. Belirli bir bilim ya da teknik alanında çıkarılan her tür birincil yayınların (kitap, dergi, patent, standart, tez, vb.) tanımlarını ve kısaca özlerini sürekli olarak bildirirler.

Öz (abstract) sözcüğü özet (summary) karşılığı değildir. Öz, yayından sağlanması umulan yarara yönelik bir özettir ve ele alınan yayının amacını, yöntemini, kuramsal dayanaklarını ve getirdiği yeni bilgiyi belirtir. İçinde sayılar, formüller, çizimler bulunabilir. Öz’ün iki ana amacı vardır. Birincisi, bilim ve teknik alanında yeni elde edilmiş bilgilerin en kısa sürede yayılmasına yardımcı olmak, ikincisi ise çok özel bir konuda yayın arayan araştırmacıya, duyurulan yayının gerçekten işe yarayıp yaramayacağını yayın özü ile bildirerek boşuna zaman yitirmesini önlemektir.

2-Dizinler/İndeksler: (Indexes): Dizin, bir bütünün içinden aradığımız parçayı bulmamıza yardım eden araçtır. Bir kitabın dizini o kitabın “içindekiler” sayfasının geliştirilmiş biçimidir diyebiliriz.

3-Current Contents (CC): Bir yayın türünün değil; belli bir yayının adıdır. CC, Süreli yayınların “içindekiler” ’Table of Contents’ sayfalarını çoğaltarak özgün makaleleri, yayınlanışlarından sonraki 10 gün içinde herhangi bir indeksleme, bibliyografik tanım hazırlama, yeni bir bibliyografik eser hazırlama gereği duymadan yapılan yayındır.

4- ISI Web of Knowledge: Bir yayın türü değil; yayın adıdır. Detaylı bilgi için bkz. http://www.isiwebofknowledge.com/

En geniş anlamıyla, taradığı bilimsel dergilerde yayınlanan makalelerin yazarları tarafından atıfta bulunulan kaynakları da listeleyen web tabanlı bir dizindir.

Bibliyografik bilgiye erişim, bilginin analizi ve bilginin yönetilmesi için kullanılan kaynaklardan birisi olduğu gibi, aynı zamanda bilimsel bilginin ölçülmesinde de kullanılan, ölçüt olarak kabul edilen bir kaynaktır.

Temelleri, 1960'lı yıllarda Eugen Garfield’in Amerika’da Institute for Scientific Information (ISI) adıyla bilimsel sonuçların tüketimini ölçmeye yönelik parametreleri ortaya çıkarmak ve belirlemek amacıyla, bibliyografik bir veri tabanı geliştirmek üzere kurduğu bir şirkete dayanır.

Çalışmalar sonucunda yayınlanan Science Citation Index (SCI) ve Social Science Citation Index, ve daha sonra geliştirilmiş haliyle Science Citation Index Expanded (SCIE) pek çok konuda ve dillerde yayınlanmakta olan çeşitli bilimsel dergilerin taranması ve tarama sonuçlarının dizinlenmesi sonucunda oluşmuştur.

Bu veri tabanı sayesinde, belirlenmiş ölçütlere uygun dergilerde hangi yazarların makalelerinin yayınlandığı bilgisi yanında, bu makalelerin özlerine, bu makalelerden alıntı/aktarma yapanlara ilişkin sayısal verilere ulaşmak mümkündür. ISI Web of Knowledge, süreli yayınlara ilişkin etki analizi çalışmalarına da katkı sağlayarak, kütüphanelerin satın alma davranışlarında da rol oynamaktadır.

c)Patent’ler: Yasal bir belge olarak diploma gibi tek nüshalık bir belgedir. Her ülkenin özel patent büroları sayesinde buluş sahibine verilir. Her ülkeye göre değişen bir koruma süresi vardır. Buluş sahibi bu süre içinde başkalarının kendi buluşunu uygulamalarına, yasal bir güç ile engel olur. Patentler, genellikle “patent yazısı” şeklinde ortaya çıkarlar. Patent yazısı, yeni buluşları tarihçeleri ile birlikte tanıtmaya, teknik gelişmelerin yönünü göstermeye, bazı konular için yeniden emek harcanmasını önlemeye yararlar. Patent yazıları biçim olarak genellikle tek sayfa ya da broşür olurlar.

Örnek: Türk Patent Enstitüsü (http://www.turkpatent.gov.tr/ ).

d)Standartlar: Sanayileşmiş bir dünyada seri halindeki üretimi, yedek parça kolaylığını, tehlikeli maddeler için güvenliği sağlamak, alıcıyı korumak için uyulması gerekli ölçülere, standard diyoruz. Bilimsel belge olarak standard, bunları saptayan yayınlara verdiğimiz addır. Bu yayınlar her ülkenin ilgili özel standard büroları tarafından çıkarılırlar. Bilimsel belge olarak standard, çıkaran büronun adının kısaltması ve standardın özel numarası ile başlar. Bunu, standardın adı, yayın yeri, basım evi ve tarihi izler. Standard bir broşür görünümündedir, ulusal merkezlerden ya da ISO’dan sağlanır. İlgili bürolar zaman zaman duyuru yayınları yapar, standart katalogları çıkarırlar. ABD’nin Ulusal Standard Enstitüsü , http://www.ansi.org. Türk Standardları Enstitüsü, http://www.tse.org.tr

Kataloglar: Kütüphane ve arşiv katalogları, toplu kataloglar

Katalog, Yunanca κατάλογος, Latince catalogus sözcüğünden gelir. Belli bir sıraya göre hazırlanan listeye denir. Bir kütüphanede bulunan eserleri belli bir düzen içinde sıralamak, yerini belirtmek ve aranılan eserin kolayca bulunmasını sağlamak amacıyla, bir sistem dâhilinde hazırlanan listeye katalog denir. Bibliyografyadan farkı, bildirdiği eserin hangi kütüphaneye veya hangi kitap topluluğuna ait olduğunu göstermesidir.

Kataloglar genel olarak alfabetik ve sistematik katalog olmak üzere ikiye ayrılırlar:

Alfabetik katalog

Yazar, çeviren, yayınlayan, resimleyen vs. gibi kişilerin soyadları ile kitap adının alfabetik olarak sıralandığı katalogdur. Bu tür kataloglarda kişi soyadları ile kitap adları alfabetik olarak aynı veya ayrı ayrı sıralanabilir.

Sistematik katalog

Kütüphanedeki eserlerin, belli bir sisteme göre hazırlanmış konu kataloğudur. Bu sistemler konuları belirli dallara veya başlıklara ayırırlar.

Her konu başlığının belirli bir konu numarası vardır. Konu kataloğunda rastladığımız tasnif numarası, o eserin konusunun harf veya sayılarla ifadesidir. En çok kullanılan tasnif sistemleri: Dewey, ve Library of Congress'dir. Konu kataloğunun faydası, araştırmacının belirli bir konuda aradığı yayınları bir arada göstermesidir. Bunların dışında sözlük katalog adı verilen bir katalog çeşidi daha vardır. Bu katalog alfabetik kataloğa konu başlıklarının ilave edilmesi suretiyle hazırlanır. Yani yazar ve kitap adı ile konu başlığı aynı alfabetik düzen içinde ve bir arada sıralanmışlardır.

Önceleri kart (fiş) katalog (7,5x12,5 cm boyutlarında kartlarla kullanılmıştır) ve cilt katalog olmak üzere ikiye ayrılan kataloglar, bilgisayarların ve kütüphane otomasyon programlarının yaygınlaşmasından sonra kullanılmaz hale gelmişlerse de özellikle kart katalogların hala kullanıldığı kütüphaneler de vardır.

Basılı kütüphane katalogları da koleksiyonların belirli bölümleri, dilleri, yılları …gibi ayrımlarla hazırlanmış, basılmış ve kullanıma sunulmuştur. İstanbul Kütüphanelerindeki Türkçe Hamseler Kataloğu gibi.

Kataloglar hazırlanırken belirli bazı kurallara uyulması gerekir. Türkiye'de uzun seneler kullanılan kataloglama kuralları ise yerini artık (American Library Association) tarafından hazırlanan Anglo American Cataloging Rules (Anglo-Amerikan Kataloglama Kuralları) na bırakmıştır.

Süreli yayınlar; basılı süreli yayınlar ve türleri

Hülya Dilek Kayaoğlu, Süreli Yayınların Yönetimi adlı kitabında, mesleki literatürde yapılan tanımları inceledikten sonra, şöyle bir tanım yapmıştır:

“Önceden belirlenmiş bir bitişi olmayan, birbirini izleyen ayrı bölümler halinde genellikle numaralandırılmış olarak düzenli ve düzensiz aralıklarla yayımlanan bir sürekli kaynak.” [1]

Özellikleri:

Süreli yayınları diğer kaynaklardan ayıran özellikler, tanımında da belirtildiği gibi şöyle sıralanabilir:

Sonsuza kadar yayınlanabilecekleri varsayılır.

Birbirini izleyen bölümler halinde devam eder.

Düzenli ve düzensiz aralıklarla yayınlanır

Her bölümde genellikle nümerik veya kronolojik ifadeler taşır.

Herhangi bir ortamda bulunabilir. (Basılı, e-yayın, mikrofilm vb.)

Güncel bilgi taşırlar.

Süreli Yayın türleri

Süreli yayınların türlerinin belirlenmesinde farklı ölçütler kullanılabilir. Çıkış sıklığı [haftalık (weekly), 15 günde bir(semi-monthly), aylık (monthly), iki ayda bir (bi-monthly), üç aylık (quarterly), 6 ayda bir (semi-annual), ve yılda bir kez çıkan (annual) gibi] en yaygın olarak kullanılan ölçüttür. Buna göre; süreli (periodicals) [düzenli aralıklarla, yılda birden fazla çıkan] ve süreli olmayan (non-periodicals) [yılda en fazla bir kez ya da uzun aralıklarla, düzensiz çıkan] olarak ikiye ayrılırlar.

Zaman zaman birbiri içine geçebilecek bu tanım yerine, türlerin sıralanması, daha açıklayıcı olabilir.

1. Gazeteler

2. Dergiler

I. Basılı Dergiler

a. Bilimsel/Akademik dergiler

b. Popüler Dergiler / Magazin dergileri

c. Sektör dergileri

d. Çocuk dergileri

e. Zinler (Fanzine= fan magazin)

f. Prestij dergiler

…………..

II. Elektronik dergiler

3. Bültenler (Newsletters)

4. Yıllık ve almanaklar

5. Monografik diziler

6. Süreli yayın benzerleri

ISSN (International Standard Serial Number) Uluslararası Standart Süreli yayın Numarası

Basılı ve/veya elektronik ortamda üretilmiş bir süreli yayının kimliklendirilmesi/tanımlanması için uluslar arası kabul gören bir kodlamadır.

Türkiye’de Kültür Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü’nün yetkisinde, ISBN/ISSN ajansı tarafından 1993 yılından beri ISSN verilmektedir.

Süreli yayınların denetimini sağlayan, sipariş ve kütüphanelerarası ödünç verme işlemlerinde kullanılan ISSN’in özellikle elektronik dergilere erişimi sağlamada kolaylık sağlaması yönünde çalışmalar devam etmektedir.

Türkiye’de Dergiler [2]

Ülkemizde dergi yayıncılığının kökleri 1700’lü yılların sonlarına dayanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğunda ilk yabancı dildeki süreli yayın 1795'te İstanbul'daki Fransız Büyükelçiliği tarafından yayımlanmıştır (Bulletin de Nouvelles). Türkçe dergilerin yayımlanması için ise aradan yaklaşık 50 yıl daha geçmesi gerekmiştir. 1795'ten Cumhuriyet Dönemine kadar 22 ayrı dilde toplam 2046 gazete ve dergi yayımlanmıştır.

Süreli yayınlar bir ülkede bilim düşüncesinin gelişmesine ve bilim kurumlarının oluşmasına önemli katkıda bulunmaktadır Türk yayıncılık tarihi açısından da oldukça önemli bir yer tutan süreli yayınlar konusunda yapılan araştırmaların sayısı ne yazık ki sınırlıdır. Söz konusu araştırmaların genellikle belli konularda (özellikle tıp) yoğunlaştığı görülmektedir. Süreli yayınlarla ilgili bibliyometrik çalışmalar ise yok denecek kadar azdır.

Türkiye’de, üniversiteler, eğitim kurumları, kamu ve özel kuruluşlar ile özel kişiler tarafından yayımlanan çok sayıda dergi bulunmaktadır. 1831-1993 yılları arasında 2525 gazete ve derginin yayımlandığı saptanmıştır. 1990 yılında yayımlanan bir rehberde 71 ilin valiliklerinden toplanan verilere dayanarak gazeteler de dâhil olmak üzere toplam 2617 süreli yayına ait temel bilgiler (sıklık, yayın yılı, editör, adres vb. gibi) listelenmiştir. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün (DİE) verilerine dayanarak yapılan bir araştırmada Türkiye’de 1979-1998 yılları arasında yayımlanan kitap ve dergi sayıları incelenmiştir. 1990’lı yıllara dek dergi sayıları 2019’dan 3033’e dek yükselmiş (yaklaşık %50 artış), ancak daha sonra bu rakam giderek düşmüştür.

Türkiye’de çıkan süreli yayınlarla ilgili çalışmalar üç grup altında incelenebilir. İlk grupta genel ve belirli konulardaki (örneğin, tıp) süreli yayınlarla ilgili temel bilgileri listeleyen danışma kaynakları (kataloglar, dizinler, rehberler, sözlükler, vb. gibi) yer almaktadır. İkinci grupta Türkiye’de dergiler ve dergicilik üzerine yayımlanan monografiler, doktora tezleri, sempozyum bildiri kitapları, dergi özel sayıları ve makaleler bulunmaktadır.

Üçüncü grupta ise Türkiye’de yayımlanan spesifik dergilere (örneğin, Resimli Ay, Hayat, Servet-i Fünun, Genç Kalemler) ilişkin olarak üniversitelerde yapılan yüksek lisans tezleri yer almaktadır. Bu çalışmalarda genellikle bir derginin yayımlanan sayılarının içerik analizi yöntemiyle incelendiği görülmektedir. Prof. Dr. Hasan Işın Dener, Nazmi Kozak’ın Türkiye Akademik Dergiler Rehberi adlı çalışmasına yazdığı önsözde “Türkiye’de akademik dergicilik nereden gelip, nereye gidiyor?” sorusunun yanıtının araştırmacılar tarafından merak edilmediğine işaret etmektedir. Dener’in sorusu genelde tüm süreli yayınları kapsayacak biçimde genişletilebilir. Başka bir deyişle ülkemizde gerek genelde gerekse belirli bilim dallarında yayımlanan dergilerle ilgili araştırmalar yok denecek kadar azdır. Zaman zaman tıp, turizm vb. gibi alanlarda bazı tanımlayıcı değerlendirmelere ve tarihsel araştırmalara rastlanmasına karşın, genelde süreli yayınlarla ilgili bibliyometrik araçlarla gerçekleştirilen “global-analitik” çalışmalara pek rastlanmamaktadır. Ancak son birkaç yıl içinde süreli yayın araştırmalarıyla ilgili sevindirici bazı gelişmeler gözlenmektedir. Kozak, yukarıda anılan rehber için derlediği verilere dayanarak, son beş yılda akademik dergilerin önemli sayılabilecek bir gelişme gösterdiğini saptamış ve farklı alanlarda (sağlık, sosyal bilimler ve teknik bilimleri) yayımlanan akademik dergileri çeşitli yönlerden birbiriyle karşılaştırmıştır İlki 28 Mart 2003 tarihinde Ankara’da TÜBİTAK’ın öncülüğünde düzenlenen “Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık” sempozyumlarına sağlık bilimleri alanında yayımlanan dergilerle ilgili çok sayıda bildiri sunulmuştur.

Süreli yayınlarla ilgili çalışmaların sayısının giderek artması ve Prof. Dener’in de vurguladığı gibi “bibliyometristlerin, istatistikçilerin, ekonometristlerin, sosyometristlerin ve diğer akademisyenlerin” süreli yayınlarla ilgili analitik çalışmalara ilgi göstermesi kaçınılmaz gözükmektedir. Ancak süreli yayınlarda yayımlanan makalelerin özelliklerine ilişkin bibliyometrik araştırmalara henüz pek rastlanmamaktadır.

Elektronik süreli yayınlar

e-dergiler, basılı bir derginin elektronik versiyonu olabileceği gibi, sadece elektronik ortamda yayınlanmış da olabilirler. Bu yayınlara serbest erişim sözkonusu olmakla birlikte, ücretli e-dergilere kütüphanelerin erişmelerinde şu yollardan biri ve/veya bir kaçı kullanılabilir:

Doğrudan yayıncısından satın alma.

Yayıncıların hazırladıkları dergi paketlerini sağlama. (Elsevier, Springer, Blackwell gibi)

Yayıncılara hizmet sunan platform sağlayacılarından satın alma.(JSTOR, Project MUSE GİBİ)

Tam metinlere erişim sağlayan veri tabanlarına abonelik.

Görsel-işitsel kaynaklar ve Sözlü tarih çalışmaları

Sözlü tarih, tarihi yazılı belgelere ek olarak yaşayan bireylerin belleğe dayalı anlatıları aracılığıyla yazma ve sıradan insanları, gündelik yaşamı ve öznelliği tarihin araştırma alanına dâhil etme dürtüsüyle şekillenen ve ses kaydetme teknolojilerinin gelişmesiyle de desteklenen disiplinlerarası bir çalışma alanı ve araştırma yöntemidir.

Sözlü tarih, ulusal ses/görüntü arşivi oluşturma ve kullanılabilirliğini artırmaya odaklı araştırma projeleri, eğitim atölyeleri, konferans, seminer, yayın vb. faaliyetlere ağırlık verilerek yapılır. Sözlü tarihin geleneksel biçimi kişisel yaşam öykülerinin saptanmasıdır. Böyle olduğu için kişisel arşivler önem kazanmaya başlamıştır. Ancak zamanla kurum tarihi, olay tarihi, sözlü tarih çalışma konuları arasına girmiştir. Sözlü tarih yaşayan bellektir. Her insanın kendi yaşamına ilişkin varolan ve anlatabilecekleri yaşam öyküleri yüzyılımızın tarihi için değerli bilgiler içerir. Bunlar, değişiklik dönemlerinin, bu değişiklikleri yaşayanların aracılığıyla doğrudan anlatımıdır.

Sözlü tarih bir bilimsel disiplinden çok bir bilimsel yöntemidir. Ancak disiplin olarak tarihe, sosyolojiye yakındır ve antropoloji ile benzerlikler gösterir. Çünkü sözlü tarih çalışması salt bir kayıt faaliyeti değildir. Görüşme hazırlığı, görüşme süreci ve görüşme sonrası 'katılımcı gözlemcilik' tekniklerinin de kullanıldığı bir anlama faaliyetidir.

Sözlü tarihin birincil amacı, bireylerin yaşamöyküsü anlatılarını ses ve/veya görüntü yoluyla kaydederek bir arşiv oluşturmaktır. Bu arşiv, sözlü tarihçinin ilgi alanına bağlı olarak belirli tarihi dönem ve konular üzerine hazırlanacak ürünlerin ana malzemesini oluşturur. Seçilmiş bir birey, aile, topluluk, mahalle veya yöre de sözlü tarihin konusu olabilir. Yakın zamana dek sözlü tarih arşivleri çoğunlukla ses kayıtlarından oluşmakta, bu kayıtlar yazılı metinler üretmek için kullanılmaktaydı. Bugün, yeni teknolojiler multimedya ürünleri yaratmaya imkan sağlarken, postmodernizm tartışmaları bağlamında kimlik, anlatı, bellek ve öznellik gibi konular sosyal bilimin önde gelen çalışma alanlarını oluşturmuş ve bu iki gelişme, sözlü tarihin 2000li yıllarda ivme kazanmasına neden olmuştur. Sözlü tarih için Türkiye, az çalışılmış ve potansiyel olarak çok verimli bir alandır.

Sözlü tarih kaynakları tarihî şiirler, hikâyeler, efsaneler, mitoslar, destanlar, menkıbeler, fıkralar ve atasözleri olmak üzere çeşitlendirilebilir. Fuat Köprülü; tarihi, sadece kronoloji ve biyografiye indirgeyen yaklaşımların tutarsız ve eski olduğunu belirtir. Edebiyat eserlerinin zaman zaman aslî kaynakları aşabileceği kanaatindedir. Fakat bu yararlanma esnasında sağlam bir filoloji kültürü, tenkit yeteneği gerektiğini vurgular.

Türkiye'de bu alanda şimdiye değin yapılan en kapsamlı çalışmalardan biri, Tarih Vakfı’nın şimdiye kadar gerçekleştirdiği en büyük sözlü tarih projesi olan Tarihe Bin Canlı Tanık projesi kapsamında, 70 yaş üzeri 1000 kişi ile yapılan sözlü tarih çalışmasıdır. Bu proje ile toplumun farklı kesimlerinden, kültürel gruplarından ve sektörlerinden belli sayıda kişinin anı ve tanıklıklarının yer alacağı ulusal bir sözlü tarih arşivinin oluşumu amaçlanmaktadır.

Gri yayınlar: Tezler, ticari yayınlar, hizmet içi yayınlar

Bilimsel ve Teknik Raporlar: (AR-GE çalışmalarının raporları). Bilimsel bir enstitünün, araştırma merkezlerinin, yaptıkları araştırma sonuçlarını ya da bu araştırmalarda varılan belli başlı aşamaları özetledikleri raporlardır. Bu raporlar genellikle o kurumun kısaltma adının rapor başına eklenmesi ile diğer tür raporlardan ayırt edilir. Çok kere bir öz, özet veya açıklama ile başlarlar. Sonra bir giriş bölümü gelir, bu bölümü takiben asıl rapor bölümünün yer aldığı o kurumda yapılan iş anlatılır, kullanılan yöntem yada çözüm yolu açıklanır; deneyler yada gözlemlerin sonuçları ortaya konur ve rapor genel bir değerlendirme ile sonuçlanır. Bu türden raporlar, genellikle yayınlanmamış belgeler kategorisine girmektedir. Çünkü genellikle ulusal bibliyografyalarda indekslenmemektedirler. Ayrıca, bu tür raporlar genellikle kitap satıcıları tarafından da satın alınamamaktadırlar.

Yayınlanmamış Belgeler: Teknik yayınların özel türleri arasında andığımız raporların basılmamış olanları, Bilgi Verici Kartlar, Mikro Opak ve Mikro Fiş biçimindeki belgeler, Ön Baskılar (preprints) ve bilimsel konferanslar için hazırlanan bildirilerin basılmamış, daktilo edilmiş sayfalar olarak kalmış olanları, tezler ve özel istekler için yapılmış çeviriler bu tür belgelerin başlıca örneklerindendir. Basılı belgelerle karşılaştırıldıklarında şu özellikleri ortaya çıkar:

Az sayıda hazırlanmışlardır. Titiz bir yayınlayıcı kurumun elinden çıkmadıklarından bibliyografik tanımlarında eksiklikler olabilmektedir. Çok kez ciltli de değillerdir, dağınık sayfalar halinde önümüze gelirler. Bu tür belgeleri toplamak, düzenlemek, kataloglamak ve sınıflandırmak özel yöntemler gerektirir. Son yıllarda bilim ve teknoloji alanında ortaya konulan belgelerin üçte biri bu türdendir.

Yayınlanmamış belge türleri içerisinde en önemli materyaller tezlerdir.

Tezler (Dissertation): Bilimsel bir derece almak için (lisans, yüksek lisans veya doktora) yapılan bilimsel araştırmaya denir.

Teknik Yayınlar: Bu yayınlar, kitap, dergi, gazete gibi herkesin tanıdığı türlerin dışında kalır, dar bir uzmanlar ve ilgililer çerçevesince bilinirler. Aralarında hem yayınlanmış, hem de yayınlanmamış belgeler bulunur. Teknik yayınları genel olarak 4 ana başlık etrafında toplayabiliriz.

Teknik Kataloglar: Bunlara endüstri kataloğu ya da malzeme kataloğu da denir. Bir endüstri dalının yaptığı ürünlerin katalogudurlar veya bir satıcı kuruluşun sattığı malları tanıtırlar. Genel olarak tanıttıkları malların fotoğraflarını, şemalarını verir ve bunlar üzerine açıklama yaparlar. Teknik ürünlerin sadece teknik özelliklerini değil; modellerini, yapılarını, kullanma yöntemlerini de gösteren bu kataloglar aracılığı ile uygulayıcılar/kullanıcılar eldeki araçları inceler, işleri daha akılcı yollardan çözebilme olanaklarını gözden geçirirler. Firmalar, bu tür yayınları ilk elde, reklam amacı ile yapmakta; malların nasıl üretildiği konusunda ayrıntıya gitmemekte, temel teknik bilgileri vermemektedirler. Çünkü bu türden teknik bilgiler, know-how sayıldığından, firmalar için gizli bilgilerdir. Teknik kataloglar, biçim bakımından tek sayfa, broşür, albüm, bülten, kitap ve hatta dizi eser niteliği taşıyabilirler.

TUĞBA KARATEPE



[1] Hülya Dilek Kayaoğlu, Süreli Yayınların Yönetimi, İstanbul: Selenge, 2008; 14.(Süreli yayınlar ile ilgili bilgiler başka kaynak gösterilmemişse, Kayaoğlu’nun kitabından aktarılmış/alıntılanmıştır.)

[2] Türkiye’nin Bilimsel Yayın Haritası: Türkiye’de Dergi Yayıncılığı Üzerine Bibliyometrik Bir Araştırma Proje Yöneticisi:Yaşar Tonta Yardımcı Araştırmacı: Umut Al Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü. 2007; 1–4 vd.

1 yorum: